30 Eylül 2013 Pazartesi

HIZLI OKUMA TEKNİKLERİ


YAZI İÇERİĞİ
• • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • •  •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • •

    Temel İdman, Egzersiz Ve Teknikleri
    Sağ Yarı Beyinle "Okuma"
    İletişim Ve Okumak
    Ön Okumalar
    Seçerek Okuma
    Algılama
    Kötü Okuma, İyi Okuma
    Aktif/Pasif Okuma Anlama
    Çabuk Kavrama-Sağlam Anlama İçin Pratik Tavsiyeler
 

• • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • •  •  • •  • •  • • • •  • •  • •  • • •

                      "ÇOK HIZLI ve İYİ ANLAMALI OKUMA"nın 

                           Temel İdman, Egzersiz ve Teknikleri 

Okumanın   hangi  şekli   olursa   olsun,   öncelikli   çalışma,   okuma   tekniğiyle   değil,
vücudunuzun bir parçası olan "göz"ün fiziki işleyişini düzeltmekle ilgilidir (bir de
yanlış alışkanlıkların   tashihi   gerekir).   Buna,   eski   bir   deyim   de   olsa,   "idman"
diyelim. Dört idmanla başlamakta yarar var.:

    1)    Gözü   daha   hızlı    "bakmaya"   (yani,   şekilleri,   yazılan   beyne   yollamaya)
          alıştırmak.    İdmanlar      "takistoskop"     aleti   (el  aracı   veya   bilgisayar),
          alıştırma yoluyla sağlanır. Bu araçlar yoksa, veya onlara ilâveten, resim
          ve yazıları elle kapatarak da gözün hızını artırabiliriz;

    2)    Gözü  daha   geniş bir   alam  bir   kerede   yakalamaya   alıştırma   idmanları.
          Gene   yukarıdaki   araçlarla   fakat   bir   kerede   bakılacak/görülecek   hedef
          yazılarla   çalışmalar.   Gazete   sütunlarını   ve   kitap   sayfalarını   de   büyük
          "blok" biçimler halinde okumaya          alışmak;

    3)    Yanlış alışkanlıktan kısma idmanları: (a) Dudak kıpırdatarak okumayı;
          (b)   Gırtlak   oynatarak   okumayı;   (c)   Okunan   kelime   ve   cümleleri   geriye
          dönüp tekrar okumayı önlemek için çeşitli araçlardan istifade;

    4)    Okumaya       uygun,    rahat    ortamda     okumak,     gözün   sağlık   durumunu,
          kontrol.

Tekniklerin Özü 

Bu,"fiziki"    idmanlardan      sonra,   okuma     tekniğinin    özüne   gelmiş  bulunuyoruz.
Burada da aşama aşama işe girişmek gerekir.

En son teknikleri de kaplayacak şekilde hızlı okuma nasıl uygulanır? 

1) İlk   yapılacak  şey,  okuma   amacını      açık-seçik   belirlemektir.   Kendi   kendinize
sorun;    okuyacağınız    şeyi   niçin  okuyacaksınız?       Zevk   versin   diye   mi?   Hikâye,
roman,  şiir   gibi...   Bir   sorunun   çözümlerini   öğrenmek   için   mi?   Bir  şeyin   kolay
yollarını   bulmak   için   mi?   Bir   konunun   temel   dayanaklarını   anlamak   için   mi?
Yaklaşan bir sınav için doğru cevaplara hazır olmak mıdır okumanızın amacı?

Bu   "hazırlık"   aşamasında       maksadınızı     açıkça   belirlerseniz,   rastgele   okumaya
başlamak       gibi,  hem    zaman     kaybettirici,   hem     de  anlamayı     bulanıklaştırıcı
yanlışları yapmazsınız. Okumaya beyniniz aydınlık ve hazır olarak girişirsiniz.

2) Amacınız belli. Ve okumak üzere kitabı, gazeteyi, dergiyi veya raporu elinize
alıyorsunuz.

    a)  Şimdi   yapacağınız  şey,   bizim   "Çok   Hızlı   Okuma"   sisteminde   önerdiğimiz
        ikinci adımı atmaktır: Materyale "Göz Atmak".

        1)    Kitapsa:     Eserin   adına    ve  ikinci   başlığına,   yazarın    kim   olduğuna,
              yayın tarihine, yayıncısına, mümkünse "içindekiler" bölümüne, varsa
              "Endeks"ine       göz    atarsınız.    Herhalde     satın    alma    sözkonusuysa
              fiyatına da. En çok 5 dakikada.

        2)    Gazete veya Dergiyse: O nüshanın bölümlerine, yazı başlıklarına, alt
              başlıklara, resimlere, yazarın adına, yazının uzunluğuna bakarsınız.
              1-2 dakika yeter.

        3)    Raporsa:     Kimin     tarafından    hazırlandığına,     konu    başlığına,   bölüm
              listesine, başlıklara, kaç sayfa olduğuna... v.s. göz atarsınız. En çok 3
              dakika.

        Bunları   tamamladığınızda,   "bunu   gerçekten   okumam   gerek   mi?   Okuya-
        cağım    şey    bu   mu?    Ne    kadarını    okumalıyım?"       sorularını   cevaplamış
        olursunuz.

    b)  Bir   başka   amacınız   da   olabilir:  İlânlardan   iş veya   ev   aramak   gibi;   bir
        telefon rehberinden arayacağınız şahsın ismini, bir sözlükten bir kelimeyi
        bulmak   gibi.   Bunda   "Tarama"   tekniği   uygulanır:   ne   atadığınızı   çok   net
        şekilde   (kelimenin   resim   gibi  şekliyle)   gözünüzde   canlandırdıktan   sonra,
        sütun ve satırlar boyunca bakışınızı aşağı doğru (veya soldan sağa) hızla
        kaydırırsınız tâ ki aradığınız isim veya kelimelere gelesiniz.

3)   Fotoğrafik   Okuma,  yeni   listemde   sırası   bizim   "Çok   Hızlı   Okuma"daki   "Göz
Gezdirme" aşamasından önce geliyor.

Bu   teknikte,   kelimelere,   satırlara   keskin   bakışla   göz   dikme   yerine,   "Yumuşak"
(adeta dalgın) bir gözle ve bütün bir sayfaya bakarak yapacaksınız. Ve beyniniz,
"tümü" kavrayacak.

Bu nasıl olabilecek?

Bilindiği   gibi,   beynimizdeki   iki   yarımdan   her   biri   az   çok   farklı   bir   fonksiyonla
"algılar".  "Sol    beyin"   mantıkla    düşünüp      anlar   (veya,   anlamaya      çalışır).  Her
gördüğünü,       duyduğunu,     analitik  bir   şekilde    işler:  Küçük    parçalara    böler,  ve
birimden, parçadan tekten tüme gider, sonuca bağlar. Bu bilinçli okumadır.

"Sağ beyin" seziş yoluyla algılar.

İlk olarak bir şeyin (şekil, yazı, ses) tamamını (tümünü) yakalamaya çalışır; bu
.
"bilinç-altı"nın algılayışıdır. Daha sonra sağ beyin, yakalamaya çalışır; sol beynin
de yardımıyla, birimlere, ayrıntılara iner ve hemen sentezler kurar: tümden teke
algılama tarzı.

Okullarda   öğretilen   okuma   yöntemi   aksi   iddialara   rağmen   hâlâ   "tekten   tüme"
(tek    harften,   heceden)     başlanırdı   ama,   şimdi     kelime   ve   kelimeler    sıralanıp


okunup sonra 3-4 sözcük bir arada anlam analizine girişiliyor. Yani gene tekten
tüme  "Çok Hızlı Okuma"  da "Ön Okuma",  "bloklar" halinde okumaya yöneldiği
için "tümdenlik" ilkesine uymaktadır. "Hızlı Okuma" aşamasında da 3-4 kelime,
hatta bütün bir satır tek bakışta algılanmaya çalışıldığı için gene "tüm" esaslıdır.
Ancak bunlar, bütün bir sayfayı bir kerede görmeye çalışmadığı için, "Fotoğrafik
Okuma" derecesinde "Büyük Tüm" değildi.

Peki, bütün bir sayfa, okunmasa bile, "algılanabilir" mi? Deneyler olumlu cevap
veriyor. Saniyede bir sayfa çevirmek suretiyle koca bir kitap üç ilâ beş dakikada
"Fotoğrafik Okuma"dan geçirilebiliyor.

- Dikkat: Bu, tam okuma demek değildir.

Burada söz konusu olan, tam okumak için sadece beyni hazırlamaktır. Yoksa bu
aşamada kalırsak, o sayfalarda anlatılanların hiçbirini "bilinçli" olarak anlamış
sayılamayız.

Şimdi diğer aşamalara geçelim.

4) Göz Gezdirmeli Okuma (Göz Gezdirmeyle Okuma:) okunacak materyalin ana
fikrini    yakalayıncaya      kadar    metinden     parçalar    atlana   atlana    okunur:    2-3
kelimeyi     bir  defada    görerek,   paragrafların     baş  ve   sonlarını    okuyarak     fikir
edinilir. Ara başlıklar, resimler ve resim altlarına "italic veya "bold" kelimelere
özellikle   dikkat   edilir,   anlamı   ters   çevireceğini   belli   eden   sözcüklerin   ("fakat",
"her   ne   kadar"   gibi)   ve   yapıyı   özetleyeceğini   belli   eden   işaret   kelimelerin   ötesi
tam okunur. "Kaymağını alma" tekniği de bu aşamada uygulanır.

5)  Hızlı Okuma: Artık neyi, niçin ve ne kadar okuyacağımız belli olmuştur. Ötesi
ya   tamamen      tasfiye   edilmiş,   gereksiz   sayılmış,   ya   da  "kaymağı     alınarak"    o
bölümler "okunmuş" kabul edilmiştir.

Şimdi tam olarak, atlamadan okunacak metinlere geldik.

6)   Gene   de   bazı  zor   anlaşılan,   zor   hatırlanan   kısımlar   kalmış olabilir.   Metin
sonuna   kadar   okunduktan   sonra   o   bölümler  tekrar   ve   dikkatle   okunur,  notlar
alınır.


                             SAĞ YARI BEYİNLE "OKUMA" 

"Sol Yarı Beyinle" hazırlığımızı bitirdik diyelim: Mantıkla ve bilinçli  şekilde ise
başladık:     okuyacağımız      şeyi    niçin,  ne    maksatla     okuyacağımızı      açık-seçik
kendimize       hatırlattık,   hızlıca   elden    geçirdik    (göz   attık)  ve   hangi    kısmı
okuyacağımızı kararlaştırdık.

Sıra geldi "Sağ Yarım-Beyine".

Yani    "tümden"     bakmaya.     Okunacak     şeyin   tamamına      (kitabın   tam   sayfasına,
gazetenin     bütün    sütununa)     bakmaya.      Scheele'in   "Fotoğrafik    Okuma"      dediği
yönteme.

A) HAZIRLIK 

Bunda da bir hazırlık aşaması var.

Sağ  beyinle     çalışmak     için  buna    uygun    bir  ruh   haline   girmeniz     lazım.  Bu
psikolojik   hali   bizim   dervişler   eskiden   beri   bilir   ve   uygularlardı.   Hintlilerin   çe-
şitli  "Meditasyon"      yöntemleri    (Hinduizmin      "yoga'ları,   Maharaşi'nin     "matra"lı
Transandantal'i, Çinlilerin Taoizmi, Mevlâna'nın, Yunus Emre'nin vecd  halleri,
çağdaş psikolojinin  "Biofeedback"  araçlarıyla   beynin   "Alfa"   yayınlarını   artırma
usulleri, hatta sağlık reçetelerinin "Relax" (gevşeme) egzersizleri hep bir "derin
huzur" yaratmayı amaçlıyor.

Paul     Scheele    bunları    Amerikan      pratikliğiyle    basitleştirmiş  ve     "okumaya"
uygulamış. Şöyle ki:

    1)  Dikkatinizi başınızın üst-arka tarafına yoğunlaştırın. Bunun kolay olması
        için yuvarlak bir cismi (pinpon topunu diyelim) başınızın o noktasına otur-
        tun,   ama   gerçek   bir   topu   değil,   hayalisini   hayalimizde   canlandırıp   oraya
        yerleştirin. Dikkatinizi, kafanızın arka tepesinde durduğunu farzettiğimiz
        pinpon topu üzerinde yoğunlaştırın;

    2)  Rahat bir şekilde oturun;

    3)  Derin   bir   nefes   alın,   bir-iki   saniye   tutup   yavaşça   boşaltın   ve   3   sayısını
        aklınıza     getirin;  içinizden    "Gevşe"    sözünü     bir  iki   defa   tekrarlayın.
        Vücudunuza   verdiğiniz   bu   emirle,   tepeden   tırnağa   kaslarınızı       gevşetin.
        Bedeninizi     bir   gevşeme     dalgasının    kapladığını    tasavvur     edin.  Hiçbir
        adaleniz gergin kalmasın,

    4)  Zihninizi de sakinleştirin. Gene derin bir nefes alın, 2 rakamını düşünün
        ve beyninize "gevşe" talimatını verin. Aklınızdan geçmişle ve gelecekle il-
        gili   düşünceleri    atın,   silin;  sade  şu    âna   "fokus"    yapın,   yoğunlaşın.

        Nefesinizi   salarken,   gerginliklerin,   dertlerin   ve   sorunların   akıp   gittiğini
        düşünün.

    5)  Bir nefes daha alın, biraz tutun, yavaşça dışarı verin. Zihninizle l sayısının
        sesini işitin. Aklınızda güzel, zevkli bir çiçek canlandırın.

Artık    Sağ  Yarım      Beyniniz    devreye     girmiştir.   Sezişle   kavrama     ruh   haline
kavuşmuşunuzdur.          Beyniniz,    çoğunlukla,    "Gevşemiş  halde      canlı   uyanıklılık"
demek olan Alfa yayınları çıkarıyor demektir: (8-12 Hz.)

Bundan sonraki aşamalara geçmeden önce, hiçbir gerginlik veya dikkat çekmeler
olmamasına   dikkat   edin,   ama   sakın   kendinizi   zorlamayın.   Fotoğrafik   Okuma
yaparken   de   bu   huzur   ve   sakinlik   ortamında   olacağınızı     kendinize   tatlı   tatlı
hatırlatın.

Bu 5 aşamalı hazırlık ilk önceleri birkaç dakikanızı alır; fakat alışkanlık haline
gelince, bir kere nefes alıp vermeniz yetecektir.

B) DALGIN-BAKIŞ/FOKUS (Fotoğrafik Okuma) 

Hazırlık tamamlanınca bir an gözleriniz kapalı halde durun, sonra sakince açıp
okuyacağınız  şeye   (sayfaya,   sütuna)   bakın.   Kelimelere,   cümlelere,   paragraflara
"keskin" şekilde bakmayın. Böyle dik bakma, sol beyin küresini, yani mantıklı,
eleştirici,   analitik   beyninizi   uyandırır,    işi  bozar.  Sayfanın,    sütunun    tümüne
yumuşak dalgın bir bakışla bakın.

Yazılar   "flu"   (net   olmayan  şekilde)   görülürse   telâş etmeyin,   daha   iyi.   Bu   göz
bebeğinizin çevresindeki hücrelerle "raflarla bakıyorsunuz demektir; göz sinirleri
"rod"lardan gelen mesajları doğruca sağ beyne iletir (oysa keskin "fokus"lu bakış,
sıkı   sıkıya   gözbebeğine      yerleşmiş  olan     "cone"lardan     çıkan    sinirler  yoluyla
şekilleri sol beyne nakledilir).

Gözünüz,      eski  alışkanlıkla,    hemen    kelimeleri    yakalayıp    okumaya     çalışabilir.
Bunu önlemek için (ama telâş etmeden, sakince ve aklınıza kafanızın üstündeki
hayali    pinpon    topunu    getirerek)  şu   yolu   deneyin:   Kâğıdın    üst-alt-yan,    hatta
paragraf aralarındaki beyaz boşluklara bakın; kitapta, sayfanın dört köşesine. Ve
"dalgın-bakış"     haline   kavuştuğunuzu       farkedince    tam   sayfaya    bakın   (ya  da  2
sayfanın ara kırışımına). Sayfaları de sakince bir veya iki saniyede bir çevirin.
"Ama okumadım ki" demeden. Sağ beyniniz algıladı bile.

15. yüzyılda yaşamış olan Japon samurayı Miyamoto Musaşi de bakışın iki ayrı
çeşidini    "ken"  ve  "kan"   sözcükleriyle    ayırt  eder.   "Ken"   bakış,   bir  saldırganın
hareketlerini olup biterken yakalar, "kan" ise düşman kılıcını savurmadan daha
oluş anında sezişle algılar ve savunma imkânı sağlar.

Amerika'da       Tecrübi   Psikolog    olan   kızım    Ceylan    da   bana   ilginç   bir  deney
anlatmıştı: parmağa bir darbe gelmeden birkaç salise önce acı/alarm işareti olan
göz kırpmasının harekete geçtiği tespit edilmiş.

Özetle: Foto-Focus yumuşak-dalgın bakış sağ beyne analitik olmayan görüntüler
yolluyor ve tümünü bilinç-altına geçirip seziş yoluyla algılatıyor.

Sağ  beyine   fotoğraflanmış  olan   bu  sayfalar,  bundan  sonraki  hızlı  okumayla,
bilinç üstüne çıkıyor ve TAM OKUMA oluşuyor.


                                  İLETİŞİM VE OKUMAK 

Sesli Okuma 

Aynı dili konuşanlar için sözle anlaşmak kolaydı, doğaldı. Fakat yazıyı yazmak
ve    okumak     eğitim    gerektiriyordu.     O   yüzden     de   okuma-yazma       az   sayıda
insanların becerebildiği bir şeydi (2000'ler girerken bile hala her ülkede okuma-
yazma bilmeyenler vardır).

Okuyabilenler   de   bin   yıla   yakın   bunu  sesli   olarak  yapıyorlardı;   yani   yazıdaki
kelimeleri yüksek sesle okuyorlardı.

Başka      türlü   yapılabileceği    akıllarına    bile   gelmiyordu,     çünkü    binlerce    yıl
okumanın bilinmediği günlerde, o sözcükleri sesle yapmışlardı. Nihayet insanlar
-bir iddiaya göre Ortaçağın yarısında- "içinden", yani "seslendirmeden" okumaya
başladılar.    Güya    seslendirmeden!      Gene    de  okumayı     bir  başka   şekilde    -ama
duyulmayacak        şekilde-     seslendirerek     yapıyorlardı:     ya   dudakları     okurken
kıpırdıyor,   ya   da   gırtlakları   hareket   ederek   içten   seslendiriyorlardı   (bugün   bile
böyle     okuyanlar     pek    çoktur);    dolayısıyla    okuma      hızları   frenleniyor     ve
yavaşlıyordu.

İşte  "Hızlı   Okuma"     eğitimlerinin     kırmaya    çalıştıkları   bu  "kötü   alışkanlıktır:
kolay değil, bin yıllık bir yöntem!

Talim     görmemiş  "normal"       bir   konuşmacı     dakikada     125-150    kelime    "söyler"
(saatte    7500-9000);     aynı  şartlar    altında   bir   okuyucu    ("içten   seslendirerek"
okuyan) dakikada 150-160 kelime okuyabilir (saatte en çok 9500 sözcük)...

Görüldüğü   gibi   okuma   hızı,   konuşma   hızıyla   neredeyse   aynıdır.   Oysa   o   kötü
alışkanlık   yenilirse,   aynı   okuyucu   dakikada   250-1000   kelime   okuyabilir   (saatte
15.000-60.000). Anlayarak. Hatta, daha iyi anlayarak!

İçten Sesli-Sessiz Okuma 

Okurken      hızınızı  en   çok  frenleyen,   yavaşlatan    "kötü"   alışkanlığın,    kelimeleri
seslendirmektir      demiştik:    ağırlaştırma,   sırasıyla,   dudak    kıpırdatarak,   gırtlak,
oynatarak, bunların hiçbirini yapmayıp da, sözcükleri içten, derinden

En zor vazgeçilen alışkanlık içten seslendirmektir. Ama bunun da çareleri vardır.
Bunları     görmeden     önce,  içten  (bazen    de  ağızdan)   sesli  okumanın      her  zaman
"kötü" sayılmayacağını da belirtmek gerekir. Hatta gerekli:

    1)  Şiir okurken

    2)  Yabancı dilde "telaffuz" öğrenirken

    3)  Sessiz okuduğunuzda anlayamadığınız kısımlar gelmişse

    4)  Size yeni gelen bir söze veya deyime rastlamışsanız.

Buna karar verip, ona göre sesli veya sessiz okursunuz. Bu da  "Esnek Okuma"
yönteminin bir parçasıdır.

"Tam sessiz" okumanız gerekti diyelim.

"İçinizden   sessiz   okuyamam   ki"   demeyin.   Otomobille   giderken,  "DUR" işaretini
gördüğünüzde,       dikkat    edin,  herhalde     içinizden   seslendirmeden      okuyor,    daha
doğrusu anlayıveriyorsunuzdur.

Yahut "ACİL ÇIKIŞ", "SİGARA İÇİLMEZ" gibi işaretleri de bir hamlede, dıştan,
içten, sessiz okuyabiliyorsunuzdur.

Gözünüzle   beyniniz   tam   bir   ilişki   kurdu   mu,   kelimelere   bile   gerek   olmadan,
birkaç saniye içinde bir olayı anlarsınız -hem de birçok ayrıntısıyla. Meselâ bir
trafik     kazasını     (canlı   veya     televizyonda).     Halbuki      bu    "gördüklerinizi"
(=anladıklarınızı) yazıyla ya da sözle anlatmaya kalksanız dakikalar alır.

Şu   halde,   cümleleri   kelime   kelime   okumaya   gerek   olmadan   da   (hele   içinizden
seslendirerek   okumaya   hiç  gerek   olmadan)   "Çok   Hızlı   Okuma"   yöntemiyle   her
şeyi mükemmel anlarsınız, hatta çok kere daha iyi.

İçten Sesli Okuma Alışkanlığını Önlemek İçin

En iyi çare, okurken duraksız NEFES alıp vermenizdir.

Dikkat     edin,  okurken     normalde     hemen     her  kelimede     nefesimizi   kısa   bir  an
içimizde      tutar,   sonra    devam      eder,   sonra    gene    tutarız.    Tıpkı    okurken
gözbebeğimizin de duraklar yapması gibi.

Bu    tabii,  doğal   bir  alışkanlıktır.   Göz,   kişi  için  tehlikeli   veya   ilginç  bir şey
farkeder   etmez   hem   gözbebeklerini   o  şey   üzerine   sabitleştirir,   hem   de   nefesini
tutar. Ve bu arada gördüğü şeyi içinden kelimeleştirip seslendirir.

Yapacağınız  şey,   nefesinizi   hiç   tutmadan,   normal   bir   ritimle   alıp   vermeniz   ve
bunu aksatmadan okumanızdır.

Talim     yaparken,     okumaya      girişmeden     önce   sayfanın    veya   sütunun     üstüne,
kağıdın   beyaz   (yazısız)   kısmına   birkaç   saniye   bakıp   normal   ritimle   teneffüse
başlamayın.      Nefes   kontrolünü     elde   edince   okumaya     başlayın    ve  aynı   ritimle
sonuna kadar okuyun.


Başka "Frenler" 

O   eski   çağlardan   kalma   başka   "Okuma   Frenleri"   de   vardır:   Okuduğunu,   hiç
lüzum yokken bile, tekrar okumak; okuduğu kelimeleri, cümleleri tekrar gözden
geçirmek.

Daha   zararlı    bir   "fren"   de, "tekten   tüme"  giderek   okumaktır.   Yani   harf   harf
okuyup     heceye    varmak,     hece  hece  okuyup      kelimeye    varmak,    kelime    kelime
okuyup satırı-cümleyi tamamlamak.

Okullarımız nihayet bunun yanlışını anlamış, "artık modern yöntemle", tümden
teke varışla, yani kelime kelime okumayı öğretiyoruz" diye övünüyorlar. Halbuki
"kelime"    tam    anlamıyla    bir  "tüm"    değildir;  okumada      tüm   olan,   cümle   veya
satırdır. (3 kelimeyi, kelime kelime okutup, sonra tek kelimelere geri dönmek de,
o öğretmenlerin sandıkları gibi, tümden teke gidiş değildir; gene tekten tümedir)

3-4 sözcüğü bir bakışta görür, beynimize aktarırsak işte asıl o zaman "bütünler"
halinde beynimize giden mesaj hem daha iyi anlaşılır, hem de okuma hızlı olur.

OKUMAK 

Alfabelerin      harflerinden     oluşan     (veya   gerçek-gerçeğe      yakın-sadece      işaret
şeklindeki) sembolleri "deşifre" etmek, okumak demektir.

Göz,    okumanın     ilk  basamağı     ise  de,  bir  araçtır;  göz  bakar,  şekilleri   foto-raf
makinesi   gibi   kayda   alır   ve   beyne   yollar.   Gözün  baktığı  şeyi  gören,  yani   asıl
okuyan göz değil, Beyindir.

Beyin Nasıl Okur, Nasıl Kavrar?

Beyin,    önceden    öğrendiği    sembollerin    anlamlarını     hatırlar   ve  böylece   okuma
hâsıl   olur.   Meselâ   "A"  şeklinin   "A"   sesinin   simgesi   olduğunu   bilir.   Ya   da   "Ana
Sütü iyidir" gibi 3 kelimeye göz, ya tek tek sözcüklere, ya da üçüne birden bakıp
beyne "yazı şekli" olarak yollayınca, beyin bu sefer harflerin sesleriyle uğraşmaz,
kavram çıkarmaya çalışır: eğer tek kelime gelmişse, ötesinin gelmesini bekler ve
bir "bütün" ona ulaşınca, yazı  şeklinin de, kelimenin de anlamını "deşifre" eder.
Bunların çoğu sol yarı beyin tarafından yapılır.

Sol   Beyin  okurken   yorumlar,   kıyaslar,   yargılar,  ne,   neden,   ne   zaman,   nerede,
kim gibi ana soruları sorup yazıda bunların cevabını arar.

Okunan Şeylerin Çeşidi

Okuma bir gazeteden, bir dergiden, bir kitaptan, TV veya bilgisayar ekranından,
tabelâdan, daktilolu bir rapordan, ya da elyazısı bir mektuptan olabilir. Teknik,
bilimsel, haber niteliğinde veya "fiction" (roman, hikâye, şiir) türünde de olabilir.

Okumayı       zevk   almak     için,  kültürümüzü      genişletmek      için,  bilgilenmek     için,
zorunlu     olduğu    için,  hatta,  efkarlanınca,    derdimizi    unutmak      için  okur,   dalıp
gideriz. Montesquieu, "hiçbir üzüntüm yoktur ki, bir kitaba dalarak hafiflemesin"
der.   Çok   okuyan,   Hızlı   Okuma   talimi   görmese   bile,   hiç   okumayandan   veya   az
okuyandan daha hızlı ve daha iyi anlayarak okur.

Ritimli Okuma

Kelime   gruplarını   bir   bakışta   okumaya  "Blok   Okuma"  denir.   Bu   "bloklar"   bir
ritim dahilinde okumak verimi artırır.

Tabii   her   materyal   aynı   ritimle   okunamaz.   Dar   sütunlu   metinlerde   (gazete   ve
bazı   dergi   sütunları)   ortalama   5-6   kelime   bulunur.   Orta   hızda   göz   2-3   duruş
yapar; yani 2.5-3 kelimeyi bir kerede okur.

Kitap   veya   A-4   kağıdına   yazılmış raporlar   satır   başına   en   az   10   kelimedir.   Bu
durumda       göz   ortalama    4  duruş  yapar.     Fakat    göz   geniş  alana    alışırsa,   dar
sütunda bir, kitap satırında iki duruş yapar, bu da okuma hızını en azından bir
katına çıkarır.

Esnek Okuma

"Bilgi   Çağı",   "Bilgi   Toplumu"   gibi   deyimleri   pek   sık   kullananlar,  "çağdaş imaj"
yarattıkları   için   fazla   haber/bilginin   her   zaman   iyi   bir  şey   olduğunu   sanırlar.
Oysa daima öyle değildir. Okunacak şeylerin gitgide artışı sonuna kadar açılmış
bir musluktan lavaboyu dolduran ve delikten akacak vakti olmayan suya benzer:
taşar etrafı berbat eder. Ya da, 1-2 tablet aspirin fayda verirken, 20 tane alırsak
zehirlenmemiz        gibi  bir şeydir.   2000'li   yıllarda   artık   belâ  haline   gelen  "aşırı
bilgi/haber"    seline   isim   buldular:  İnfoglut,  yani   bilgi/haber  tıkanıklığı.  (ancak
sitemizin   bu   bilgi   kargaşasına   bir   düzen   ve   düzey   getirdiğini   de   belirtmeden
geçmeyelim.)

Yapılan bir araştırmaya göre, ilmi (bilimsel) bilgi/haberler her 12 yılda bir kat,
genel bilgi/haberler ise her iki buçuk yılda bir kat artıyormuş!

Okuyanlar için bu selin altında kalma tehlikesi var, meğer ki eskisi gibi değil de,
hem  "Esnek",  hem   de  "Hızlı"  okumayı   becersinler.   Bu   demek   değil   ki   herşeyi
"daha hızlı" okusanız başa çıkarsınız; hayır, yetişemezsiniz! "Neyi" ve o "ne"nin
"neresini", "ne kadar" okuyacağınızı önceden kestirmeye mecbursunuz.

İşte buna, "Esnek Okuma" denir.

"Her    metni   şu   kadar    hızla   okuyorum"      demek    de   doğru   değildir,   çünkü    her
materyal, cinsine ve ağırlığına göre, farklı hızlarla okunur.

Herşeyi    aynı   hızla    (veya   aynı  yavaşlıkla)    okuma     alışkanlığından      vazgeçmek
gerekir.     Bir   muhasebeci       bilirim,   rakamları,     cetvelleri    dikkatle    ve   yavaş
okumanın   alışkanlığıyla,   eve   gelip   de   eline   bir   roman   aldığında   onu   da   yavaş
yavaş okur!   Bir   başkası   da,   Hızlı   Okuma   teknikleriyle   kelimeleri   üçer   dörder
görüp     geçtiğinden,    teknik   bir  raporu    veya   bilimsel   bir  makaleyi    aynı   süratli
tempoda okumaya kalkar ve tabii okuduğunu az anlar.

Bu   esnekliğin   bir   başka   boyutu   da   vardır:   Hangi   metni,   hatta   o   metnin   hangi
kısmını ne kadar hızla okuyacağınızı da bilmeniz gereklidir. Ona göre bir yöntem
seçeriz.

Şu   yöntemlerden   birini   veya   sırasıyla   hepsini   uygularız:  Göz   Atma,   Tarama,
Atlama,   Kaymağını   Alma,   Yan   Seçmeli   Okuma,   Göz   Gezdirmeli   Okuma,   Hızlı
Okuma, Çok Hızlı veya daha yavaş okuma gibi.

Sonra,   hangi   bölümü   veya   eseri,   hangi   makaleyi   okuyacağınızı   saptar,   trafikte
ağırlaşan, hırlanan, kuşak değiştiren bir araba gibi "esnek" bir okumaya başlar,
pek çok gereksiz okumayı da çekirge gibi atlar geçeriz.

Mesela,     rakam     ve   istatistik   dolu   bir  raporu,    her   ifadesi   önemli    bir  dava
gerekçesini, her kelimesi bir kıymetli taş gibi olan edebi bir eseri normal hızının
yansı   süratinde,   hatta   tekrar   tekrar   okurken,   eğlenceli   bir   gazete   haberini,   bir
polisiye    romanı    normal     hızınızın   2-3   katı  hızla   okursunuz.     Hele   zamanınız
kısıtlıysa, ona göre de bir hız ve yöntem uygularsınız.

Okuyacağınız Materyalin Sınıflandırılması

    1)  "A" grubu materyal: Çevremizde olan bitenleri öğrenmek, kültür edinmek,
        ailemizle ilgili, faydalı bilgi toplamak için okuyacaklarımız;

    2)  "B" grubu materyal: Zevk için okuyacaklarımız: roman, şiir, fantezi,

    3)  "C"     grubu      materyal:     Okul      ve    eğitimimiz,      mesleğimiz,       işimiz,
        mutluluğumuz, sağlığımız, başarımız için okuyacaklarımız.

"Tür" olarak da şöyle sıralarız: Gazete, dergi, rapor, metin, mektup, etüt... v.b.

Hızınızı, sessiz veya içten sesli okuma tercihlerinizi yapın, öyle okuyun.

Bu da ESNEK okumadır.

Bazen de, bir şehir otobüsünden aktarma yapar, vasıta değiştirir gibi, metnin bir
kısmını     olduğu   gibi   atlar,   başka   bir   sayfadan   devam   edersiniz,   iki   Amerikalı

okuma uzmanı, "Esnek Okuma"yı şöyle tarif ediyor: "Okuma yöntemini ve hızını
okuma amacına ve okunan metne göre ayarlayabilme"

Ancak     böylelikle   "Bilgi  Çağı’nın    aşırı  haber/bilgi   kasırgasından    sağlıkla
çıkabilirsiniz.


                                      ÖN OKUMALAR 

Ön-okumayı hepimiz, öğretilmeden de yapar dururuz. Gazete okurken haberlere
şöyle bir göz gezdirir, bir fikir ediniriz. Koca rapor ve dosya evrakıyla karşılaşan
meslek     sahipleri   (avukatlar,    mühendisler,     yöneticiler),   kâğıtları   hızla   elden
geçirir, başına sonuna, ortasına bir göz atar, fikir edinmeye çalışır.

Bunu     hep   yaptığımıza    göre   demek    ki  bu  bir  ihtiyaçtır.  Yazılan   her  şey   bizi
ilgilendirmez     ya   da   evrakın,   kitabın   neyin    nesi  olduğunu     hemen     öğrenme
merakına   düşer,   hepsini   okumadan   acele   bir  göz   gezdirmeyle   özünü,   sonucunu
yakalamak isteriz. Veya unuttuklarımızı hatırlamak için. Bir başka geçerli sebep
de,   hangi   kısımlarını    okumamız      gerektiğini   anlamak     için  tümünü     kuşbakışı
görmek      isteyişimizdir.   Nihayet    çok   kısa   zamanda     bir  konu    hakkında     fikir
edinmemiz gerekebilir. Beş dakika içinde ne yapılabilir? Göz gezdirmeyle okuma
ile bunlar yapılabilir.

İşte   bunlar    için  Ön    Okumayla      çabuk   doğru    fikir  edinmeyi    bilerek   ya   da
bilmeyerek hep yaparız.

Atlamayla Atlama Arasında Fark

Bu   atlamaları     kendimiz   yaparız   da,   en   verimli  şekilde   yapar   mıyız?   Yapılan
testler göstermiştir ki, rastgele (yani bu yolda eğitilmeden) yapılan göz gezdirilen
materyalden birçok yanlış sonuçlara ve yetersiz fikir edinmelere varılıyor. İyice
okunması      (Çok   Hızlı   Okuma     ile  tabii)  gereken    cümlelerin,    önemsiz    sanılıp
"atlandığı", hele Türkçe'deki "hileli"  "ma" ile  "mama" eklerinin ("yapmamalıyız"
kelimesini    "yapmalıyız"    gibi)   ters  görülüp    yanlış  anlamalara      yol  açtığı  belli
olmuştur.      Çok    defa,   çabuk    fikir  edinmek      isterken,   "çabuk     yanlış  fikir"
edindiğimiz olmuştur.

Onun için, Ön Okumayı sağlam bir teknikle yapmak için ilkeler konmuştur.

Ön Okuma bir başka bakımdan da çok önemlidir: diğer teknikle (yani Çok Hızlı
Okuma ile) okuyacağınız her şeye önce "Ön Okuma" ile göz gezdirirseniz ve konu
hakkında   önceden   sağlam   bir   fikir   edinirseniz,   doğru   dürüst   (yani   Çok   Hızlı
Okuma ile) okumaya geçtiğinizde, hızınız kesin olarak daha da artacaktır, (Sağ
Beyni ilk önce kullanarak "tümü" algılamak da bunun başlangıç yöntemidir).

A)   Sağ-Beyinle Tümü Algılamak

(önceki bölümlerde anlatıldı.)

B) Ön Okumanın Ayrı Yöntemleri

    1)  Göz Atma: Soru: "Neymiş?" (makale, kitap, dosya) - Bu soruyu cevaplamak
        için kitabın adına, gazete yazısının manşetine, dosyanın etiketine... v.b. bir
        göz atma;

    2)  Tarama: Neyi arıyoruz? Nerede bulabiliriz? Bir şeyi bulmak için belirli bir
        düzenle   "tarama":   telefon   rehberinde   aradığımız   ismi,   iş ilanlarında   il-
        gilendiğiniz işi, sözlük veya ansiklopedide bir ad veya sözcüğü, bir kitapta
        sizce    gerekli   olan   bir  konuyu     işleyen   bölümü     buluncaya      kadar    "göz
        kaydırarak" taramak;

Atlanacaklar, Atlanmayacaklar

Göz   Gezdirmeyle   Okuma,   tümü   hakkında   iyice   fikir   edinme   yöntemidir.   Göz
Gezdirmeyle   Okuma   da   her  şeyden   önce,   ana   temayı   bir   bakışta   ayrıntılardan
ayırmalısınız.   Hemen   her   yazıda   önemli   olan   3   unsur   vardır:   (1)   Konu   veya
sorun, (2) Sebepler, (3) Çözümler-sonuçlar.

Gözünüzü bir paragrafa, bir cümlenin başına gezdirin, bakın bakalım orada bu 3
unsurun       özü    nerede;    göz   gezdirip     onu   bulun     ve   okuyun,     arada     uzun
tanımlamalar,       tasvirler,   artarda  "örnekler",     "meselâ"lar,  benzetmeler,      şairane
veya felsefi "parantezler", tarihçeler ve tekrarlamalar gelir geçer. Siz de bunları
geçin, atlayın.

"Şunu       da    hatırlatmakta       fayda     vardır    ki...",   "Şu    da    gösterir     ki...",
"Mesela/örneğin.." "birçok defalar.."  gibi sözcükler, ayrıntılı cümlelerin geldiğini
gösterir. Atlayın.

Ama, "Şu farkla ki...", "Bir başka...", "Şu da var ki.." "fakat/ama" gibi kelimelerle
başlayan     cümleleri    sakın   atlamayın=      bunlar,   yeni   bir  fikrin  ele  alınacağının
işaretleridir. "Anlaşılıyor ki.." "Demek oluyor ki..." "Dikkat edilecek nokta.." fikri
vurgulayan işaretleridir, okuyun. "Kısacası", "sonuç olarak" sözcükleri özet ifade
eder. Önemlidir.

Göz    Gezdirmeyle      Okuma'da      gösterdiğimiz     bu  yöntemler    şüphesiz     sizin  kendi
amacınıza       göre     uyarlanmalıdır.       Okuyacağınız       yazıdan      ne    elde   etmek
istiyorsunuz, ne arıyorsunuz? Öğrenciyseniz, kolejlere sınavla alınma konusunda
hangi kurallarda değişiklik yapılması düşünülüyor haberinin gerçeğini öğrenmek
istiyor   olabilirsiniz;   o   zaman,   yazıdaki   filân   yetkilinin   adını,   demecini   nerede
verdiğini,    geçen    yıllarda   kuralların    ne  olduğunu,     neden   şimdi    değiştirilmesi
istendiğini hep atlayabilirsiniz. Sizin, göz gezdirip aradığınız satırlar, sadece yeni
kurallar hakkında bilgi veren cümlelerdir.

Örneğin      burçlara    meraklı    bir  hanımsınız;     terazi   burcundansınız.      Akrep     vs.
burçlar   hakkındaki   "kehanetleri"  atlar,  "Terazi"yi   bulur,   sade   onu   okursunuz.
(zaten kendiliğinizden bunu yapıyorsunuzdur.)

Demek      ki,  her  şey    sizin  kendi    amacınıza     tâbidir,  bunu    berrak    bir şekilde
aklınızda tutar, Göz Gezdirmeyle Okumaya öyle başlarsınız. Aradığınızı kolay ve
kaçırmadan        bulabilmeniz      için   de,   Göz    Gezdirmeyle      Okuma      yöntemlerini
hatırlayarak yazıya göz gezdirirsiniz.

"Nefis" Yazılar, Boş Laflar

Ancak her yazı Göz Gezdirmeyle Okuma ile okunmaz. Bazı yazılar o kadar nefis,
o kadar güzel veya derindir ki, Göz Gezdirmeyle Okuma'ya gelmez. Her kelimesi
bir güzellik veya bilgelik mücevheridir. Bunu farkeder etmez, yazıyı (kitabı), Göz
Gezdirmeyle   Okuma   ile   değil,   Çok   Hızlı   Okuma   yöntemiyle   okumaya   koyulun.
Buna   karşılık   pek   çok   yazar   lafı   geveler   durur.   Vaktiniz   olsa   bile   bunları   Göz
Gezdirmeyle Okuma ile şöyle bir göz gezdirmeniz yeter. Bazı yazılarda ise, yer
yer    Göz    Gezdirmeyle      Okuma,      yer   yer   de   Çok    Hızlı   Okuma      yöntemleri
uygulanmalıdır.

Özeti:

        1)  İlk paragrafı, ayrıntı mıdır, ana konu mudur, anlayıncaya kadar doğru-
            dürüst    okuyun;    başlangıç    cümlelerinden      ya  biri,  ya  ikisi  (hatta  1-2
            kelime) ne olduğunu belli eder;

        2)  Paragraf başları ayrıntı cinsindense atlayın, son cümleye bakın; temel
            fikirse, okuyun (Çok Hızlı Okuma ile);

        3)  Bazı yazarlar, ana fikri paragrafın sonuna saklarlar; onun için baştan
            bir iki paragrafın son satırlarına da bir göz atın; eğer öyle ise, yazarın
            üslûp    ve  yakalamışsınız      demektir;    paragrafların     başları   ayrıntı   ve
            sonuca varış hazırlığı, sonları ise okunacak kısım demektir.

        4)  Yazarın     düşünüş  tarzını,      fikirlerini  ifade   biçimini    de  yakalamaya
            çalışın;   o   zaman,   gerekli   cümlelerin   bile   tamamını   okumanıza   lüzum
            kalmaz:    cümlenin     ortasına  bir   göz   atar,  işin  neye   varacağını    ve  ne
            dendiğini anlar, cümleyi bitirmeden öteki cümleye atlarsınız.

        5)  Çok   kere   yazarlar,   ilk   paragrafta   ana   konuyu   yerleştirir,   fikrin   hangi
            yöne   gideceğini   anlatır.   Son   paragraf   ise,   konuyu   toparlar,   sonuçları
            tekrarlar.    Onun     için  bunlar   dikkatle    okunmalı,    ara    yerdekiler   ise
            önemli   bir   noktayı   kaçırmamaya   özen   gösterilerek,   Göz   Gezdirmeyle
            Okuma yöntemiyle göz gezdirilmelidir.

        6)  Siyah (bold) veya italik yazıları mutlaka okuyun. "Tırnak" içindekiler,
            isimler, tarihler önemli olabilir, okuyun.

    3)  Seçmeli Okuma: Okuyacağımız yeri bulduktan sonra sade o kısmı okumak.
        Gene de konuyla dolaylı ilişiği olan bölümleri Göz Gezdirmeyle Okuma ile
        okumanız       gerekebilir.    Telgraflarda      nasıl   temel    sözcüklerle     maksat
        anlatılabiliyorsa, bur-da da öyle okuyun.

    4)  Göz     Gezdirmeli      Okuma       veya    Önbakış:     Bir     metnin     ana    fikrini
        yakalayıncaya       kadar,   veya   özünü    anlayıncaya     kadar   veya   tam    olarak,

        fakat   hızlı  okumaya     karar   verdiğiniz    bir  yazı  hakkında     önceden    fikir
        edinmek      için  "atlaya    atlaya"   göz   gezdirmek      (ama    belli  bir  sistem
        dahilinde); yazının giriş ve/veya sonuç kısmı önemlidir.

Göz Gezdirmeyle Okuma’nın ayrı ayrı yöntemleri vardır:

         a) "Ecremage" (yani kaymağını alma): Metnin temel fikrini bulmak için-
         dir. Önemli cümleler tam okunur, ayrıntılara "göz gezdirilir". Başlarken
         birkaç    cümle    okuyun,    sonra   paragrafları    hızla   inin.  (Asetatların   şu
biçimde olanları kullanın)

         b)   Atlamalı   okuma:  Her   paragrafta   bir   cümle   veya   yarısı   okunur,   öteki
         paragrafa atlanır, ara manşetlere göz gezdirilir.

        c)   Çapraz   okuma:  Paragrafın   ilk   kelimesinden,   sonuna   doğru   çapraz   bir
        çizgi   boyunca    (çizginin   rastladığı  kelimeleri)    okumak.     Dar   veya   geniş
        zigzag asetatlardan yararlanabilirsiniz.

Göz Gezdirmeyle Okuma'da, her sayfaya 10 saniye yeterlidir.

Diğer okuma çeşitleri:

HIZLI OKUMA (H.O.): Bir yazıdaki herşeyi, fakat daha hızlı olarak okumak.

DİKKATLİ OKUMA:  Hızlı   Okumadan   sonra,   konuda   tam   anlaşılamamış,   veya
akılda    tutulamamış  bölümler         kalmışsa,    veya    çok   güzel   bir  cümle    ya   da
benzetmenin tam tadına varamamışsanız, bunlar 2-3 defa tekrar okunabilir (ama
metnin tamamı H.O. ile okunup bitirildikten sonra). Ezberlemek için de, bellek
özelliğinize göre, 3-5 veya 10 defa tekrarlayabilirsiniz.

Şimdi bunları, asıl Hızlı ve Tam okumaya geçmeden önce, biraz daha açalım ki,
hiç unutmayasınız:

Ön Okuma'nın Nedeni ve Nasılı:

"Ön Okuma"nın, Çabuk Doğru fikir edinmek için maksada göre değişen 4-5 çeşidi
vardır.   Amacınıza   göre   bunlardan   birini   seçin   (buna  "seçmeli   okuma"      denir).
Sırasıyla tekrar hatırlayalım:

    1)  GÖZ ATMA yöntemi: 

            a) Nerede işe yarar?: Kitap, dergi, dosya seçerken.

            b) Nasıl    uygulanır?:   Kitap,    satın   veya   ödünç    almadan     önce  adına,
               konusunun        ne  olduğuna,     yazarın    ismine,   "İçindekiler"in     bölüm
               başlıklarına,     yayınlandığı    tarih   ve,  almaya    niyetleniyorsak,    tabii
               fiyatına da göz atarız. Varsa, arka kapakta kitap ve yazar hakkında
               verilen bilgiye de göz atmada yarar vardır.

    2)  TARAMA = Yerini bulma yöntemi: 

            a) Nerede      kullanılır?:   Aklınızda      bir  şey    vardır:   birinin    telefon
               numarasını bulma, bir isim, aradığınız bir dosya, gazete ilânında iş
                ararken size uyacak iş, afişte mağaza   veya   konferansın adresi, bir
               kitabın        "İçindekiler"de        ilgilendiğiniz      konunun         sayfası,
                ansiklopedide,      sözlükte    bir   konu    başlığı   vb…Araştırma        işine
                giriştiğimizde,    okumadan      önce   ilk  kullandığımız    yöntemler,    "Göz
               Atma" ile "Tarama"dır.

            b) Nasıl      uygulanır?:     Bunun        yöntemi      öğrenmeden       çok     kere
               kendiliğimizden       yaparız.   Gene   de   akılda   tutulacak   bir  iki  husus
               vardır:     Bir   kere,   neyi   nerede    bulabileceğinizi     kestirin.    Buna
                "öğrenmeyi   öğrenmek"   diyoruz.   Sonra,   hemen   okumaya   (veya   hızlı
               okumaya)        başlamayın,      kendinizi     tutun,    düşünün,      belki    de
               okumadan   önce   yukarıdaki   iki   yöntemle   başlamanız   daha   verimli
               olabilir.   Hatta    bu  iki  yöntem    yetebilir   bile.  Bir  de  yazılı  metni
               tararken,      parmağınızla      satırlardan     aşağı,    kâh    hızlanıp,   kâh
               yavaşlayıp kayın.

    3)  ATLAMALI OKUMA yöntemi = (çapraz okuma) 

        Bu   yöntem   ilk   ikisine   benzer.   Fark,   ilk   paragrafı   okuduktan   sonra,   ön-
        ceden yer saptamadan (tespit etmeden) rastgele birkaç paragrafı tam oku-
        yup, birkaçını atlayıp son paragrafa da göz gezdirmek noktasındadır. Sü-
        tun veya sayfalar aşağı doğru çapraz göz kaydırmayla okunur.

    4)  KAYMAĞINI ALMA yöntemi = (Scanning/ecremage): 

            Buna "Selektif / Seçmeli" okuma da denir.

            a) Ne   Zaman   kullanılır?:    En   çok,   vaktiniz   azsa   veya   metin   ağır   ve
                zorsa. Tabii edebi eserlerde uygulamazsınız.

            b) Uygulama:       Okumaya        başlar    başlamaz,     kelimeler     ve   satırlar
               boyunca      kelimelerin     ve   cümlelerin     siluetini   hızla   algılayarak
               kayarsınız. Telgrafla yollanan mesajları hatırlayın. Meselâ:

               "Yarın     3.30  Anadolu     Ekspresiyle    eşimle    Haydarpaşadayız.       Stop.
               İstanbulda   3   gün.   ABC   oteli   Üsküdar.   Stop.   Ahmet'e   haber.   Stop.
               Selâmlar."

               Mektup olsa aynı şeyi şu şekilde yazardık: "Mehmet dostum.

               Eşimle    birlikte  yarın    3.30   da kalkan     Anadolu     Ekspresi    treniyle
               İstanbul’da     Haydarpaşa       garına      geleceğiz.  İstanbul'da      3   gün
               kalacağız.  Ahmet'e  lütfen  haber  verin.   Eşim   ve   ben  selâmlarımızı
               yollarız."

               İşte "Kaymağını alma" yöntemiyle, yukarıda koyu harfli  kelimeleri
               okumamız aynı mesajı anlamamıza yeter. Hele yazıyı yazan, "fuzuli"
               sözcüklerle   sözü   uzatma   meraklısıysa   (nutuklarda,   konferanslarda
               bunun gibi "lafebesi" meraklılarına çok rastlanır) ve  şöyle cümleler
               yazılmışsa:

               "Birçok hususlarda bu gerçekleri tek tek veya toplumca anlamakta
               zorluk      çekilmemesi     gerekirken,      bunlara      sürekli    olarak   göz
               yumulduğu        kanısına      varmanın      güç    olmayacağını      düşünmek
               isterim... v.b."

               Oysa söylenmek istenen şundan ibarettir:

               "Bu   gerçekler   apaşikâr   gözümüzün   önündeyken   hep   göz   yu-marız
               bence."

               Demek   ki,   yazarın     "laf  ebesi"  olduğunu    farkeder    etmez,   gereksiz
               sözcükleri     atlayıp   kaymağını      alarak,   sade   o   kelimelere    dikkat
               ederek   okuruz..   Tamamen   atlamasak   bile,   bir   iki   tanesini   okuyup
               geçeriz.   Esas   olan   ana   fikri   yakalamak   ve   bunu   akılda   tutup   öyle
               okumaktır.

               Bu yöntemin bir başka uygulaması da, okurken edindiğimiz bilgiler
               ışığında     daha    okumadığımız       cümlelerin    ne   demek     isteyeceğini
               sezinleyip,   o   satırlara   geldiğimizde,   sırf   tahminimizin   doğruluğunu
               anlayacak kadar göz atıp atlarız.

    5)  YARI SEÇMELİ OKUMA: 

        Bir   yazıyı   okumaya     başlayınca     bizi  ilgilendirmeyen     veya   fazla  teknik
        kelimeleri    atlaya    atlaya,  yarayacak     bölümlere     gelir  ve   bunları   "Hızlı
        Okuma" ile okuruz


                                     SEÇEREK OKUMA 

Bir de zevkli bir tecrübeyi Hızlı Okuma ile yazık etmek vardır: üstün kaliteli bir
edebi   parçada   çok   kere   her   bir   kelime   titizlikle   seçilmiştir.   "Nüans"   farkları,
uyandıracağı      çağrışımlar,    renkler,   ses  ahenkleri    hep   dikkatle    ayarlanmıştır.
Gustave Flaubert, "Madame Bovary" romanını 17 yılda yazmıştır; her gün kara
tahtasına      bir  cümle    yazar,    karşısına    geçer,   oturur    dakikalarca     seyreder,
beğenmediği       kelimeleri   siler,  yerine  daha    uygun    bulduğu    bir  başka    sözcüğü
koyarmış. Böyle "mücevher" gibi parlatılmış kelimeleri üçer üçer hızla geçerseniz
tadına varmamış olursunuz

Demek ki herşeyin bir yeri ve zamanı var. Okunacak metne göre okuma hızını
ayarlamaya       ve  seçerek   okumaya     "esnek    okuma"    demiştik.    Yalnız    hızı  değil,
okuma yöntemini de metne ve amacınıza göre ayarlamalısınız. Eğer sade genel
bir   fikir  edinmek    için,  ya  da  hangi   kısmının   bizi   ilgilendireceğini   tespit   için
okumaya       başlayacaksak,     o  zaman     demin    sözünü    ettiğimiz  Göz    Gezdirmeyle
Okuma veya Atlamalı Okuma yöntemini seçeriz.

"Bilgi   Çağı"nda   haber-bilgi   yığını   gitgide   içinden   çıkılmaz   hale   geldiğine   göre
(Bilgisayarcı deyimiyle "Infoglut") illâ herşeyi okumak bize çok vakit kaybettirir -
hızlı okumak dahi. Göz Gezdirmeyle Okuma burada da işe yarar ve bize gerekli
olan okumayı seçmemizde kullanırız.

Bir    de  "zaman"     faktörü     vardır:   bir  metni    okumamız      şart   olabilir,   fakat
zamanımız   kısıtlıysa   o   zaman   en   hızlı    okuma   "vitesine"   geçeriz.   Bu   bile   bizi
yetiştiremeyecekse   o   zaman   Atlamalı  -"Kaymağını   alma"  (Skimming-ecremage)
tekniğine geçeriz.

En sık rastlanan durum, okunacak metnin kategorisine göre hızın seçilmesidir.
Metin türleri şöyle sıralanabilir:

            1-  Gazete
            2- Dergi
            3- Kitap
                     a)  roman/hikaye,
                     b)  bilimsel,
                     c)  teknik
            4- Rapor
            5-  Evrak, iş mektubu
            6-  Grafik tabloları, sayılar
            7-  El yazısı (not, mektup ...v.b.)

Gazete ve Dergi Okuma

Gazete     sütunları,    genelde,   dergi   sütunlarından      daha   dardır   ve   daha   kolay
okunur.     Satırın   ortasından    aşağı   satırlara   doğru    kaymak     çok  kere   en   hızlı
yöntemdir.   Dergi   sütunları   ise   (kitap   sütunu   gibi)   gazeteninkinden   biraz   veya

çok daha geniştir, ya satırın ilk ve son kelimelerine göz kaydırarak, ya da satırın
başındaki ve sonundaki sözcükleri atlayarak okuyun.

Size hangisi en rahat geliyor ve en verimli oluyorsa onda karar kılın. Dikkat:

    1)    Gazetede ve dergide, haberin canalıcı noktası büyük manşetle (başlıkta)
          verilir.

    2)    Röportajlarda önce sorulara göz atın.

    3)    Resim ve çizelge alt yazıları konuyu aydınlatır.

    4)    Makale-fıkra yazarlarının üslûbu farklı farklıdır. Aşina değilseniz, ilk ve
          son paragrafı okuyun; ana tema bazen ilkinde, bazen en son paragrafta
          açıklanır.

    5)    Özellikle    gazete   haberlerinde     önemli    olay  ilk  cümlelerde    verilir,  son-
          rakilerde ayrıntılara girilir.

    6)    "Spot"lar yazı veya haberin özetini veya temasını verir.

    7)    Dergide ise ilk paragraf özet değil, "giriş" veya "tanıtım" niteliğindedir.

Gazete    ve   dergiler   için    Hızlı   Okuma     (H.O.)    ve  Göz    Gezdirmeyle      Okuma
tekniklerinin   bir   karışımı   kullanılır.   Göz   Gezdirmeyle   Okuma   ile   ilgi   alanınıza
giren   haber,   fıkra   ve   diziyi   seçer,   onları  da   H.O.   yöntemiyle   okursunuz.   Göz
Gezdirmeyle Okuma aşamasında manşetler, özetler, resim altlan, koyu  dizilmiş
sözcükler ve seçkin kelime grupları okunur. H.O. ile okunacaklar ise daha önce
belirttiğimiz metotlarla.

Bazı    gazeteler    H.O.    yöntemiyle     dakikada     600-700     kelime    hızla   okunursa,
ortalama, Hürriyet'in l sayfası 50 saniyede, Sabah'ınki l dakikada, Milliyet'inki l
dakikada 20 saniyede bitirilir. Demek ki ortalama 1-1.5 dakikada.

Tempo, Aktüel türünde bir derginin tamamı l saat 10 saniyede, orta boy roman
da iki buçuk saatte "hatmedilir" (roman, sıradan bir eserse, bu süratle, edebi bir
"şaheser"se, dakikada 200 kelime gibi bir yavaşlıkla okunmalıdır).

Rapor, evrak, iş mektubu, "Kaymağını alma" yöntemiyle ilgili bölümleri taranır,
gereken kısımlar dakikada 300-400 kelime hızıyla okunur. İş mektuplarında az
miktar "atlama" yapılır, sonra da size âşinâ bir konuysa 400-450 kelime hızıyla
okunur; âşinâ değilseniz en çok 300 kelime süratle.

Grafik   tabloları,   sayılar,   el   yazılı   mektuplar  daha   yavaş (dakikada   250-300'le)
gözden geçirilir.

Bilimsel    ve   teknik    kitaplar,    raporlar    ve   araştırmalar,     zorluklarına      göre,
dakikada 150-200 kelime hızıyla okunur, anlaşılmayan bölümler, ilk okumadan
sonra (tercihen bir bölüm bittiğinde) geri dönüp tekrar gözden geçirilir.

Özetle, hızınızı metnin kolaylığı-zorluğu, sizi ilgilendirişi, konu hakkında bilgili
veya yabancı oluşunuz, yazının üslûbu, kullandığı sözcüklerin ağdalı-eski, veya
aşırı   "yenici-uydurukçu",   cümlelerin   uzun   veya   kısa   oluşu   tayin   eder.   Tabii   o
andaki yorgunluk dereceniz de.


                                         ALGILAMA 

Yavaş,   Hızlı   veya   Çok   Hızlı,   "Okuma"daki   amacınız,   bu   faaliyetten  faydalı  bir
sonuç çıkarmaktır (buna, okurkenki -ve sonra hatırlanıncadaki- zevk dahildir).

Okurken, şekil-kelime veya satırları değil, anlamları yakalarız. Demek ki beynin
ilk işlemi, ALGILAMAK'tır.

Sonra     bu   okunan   şeyleri    (veya   görüntüleri)    beyin,  arşivine    veya   deposuna
yerleştirir (elektrik uyarısıyla kimyasal bir proteine dönüştürülüp "yapıştırılır").
Buna  "Belleğe/Hafızaya   geçirme"  diyoruz.   Beyin   de   hafızayla   ilgili   iki   veya   üç
türlü işlem yapar:

    1)    Enstantane (çok az süreli kayıt). Bu kayıt bir iki dakika içinde silinir;

    2)    Uzun süreli kayıt: Bu da, duruma göre birkaç saat veya birkaç ay "akılda
          tutulur".    Bazıları   ise  ömür-boyu     hafızada    saklanabilir.    Hiçbir  şeyin
          unutulmadığı         ve    beyinde     bir    "dipsiz     kuyu"da      alıkonulduğu
          sanılmaktadır.

Sonuncu       işlem,   istek   üzerine,   beyin    arşivindeki    kayıtların    bilinç   üstüne
çıkarılmasıdır. Buna da "Hatırlama/Anımsama" deriz. Ezberlemişizdir.

Bunu,      okurken     de   (okuduğumuz       bölümleri     unutmadan),      daha     sonraları,
gerektiğinde de yaparız: anımsarız, hatırlarız, çağrışım yaparız.

Bunun       ötesinde    artık    "DÜŞÜNME"         gelir:   okunan,     algılanan,     saklanıp
hatırlanan,     yani  öğrenilen    şeylerden,    analiz  veya    sentez   işlemleriyle    sonuç
çıkarmak:       kıyaslamak,     çözüm     bulmak,      plân   yapmak,      harekete     geçmek
(uygulamak), ama bunun yerine, geviş getiren bir mahlûk gibi, hatırladıklarımızı
hiçbir "düşünme" işleminden geçirmeden aynen tekrarlayanlar da vardır: Ezbere
söylemek   veya   yazmak.   Kuşkusuz   ezberin   de   yeri   ve   gereği   vardır   ama,   asıl
önemli olan, hatırladığımız verilerden yeni bileşimler (fikir) üretebilmektir.


                               KÖTÜ OKUMA, İYİ OKUMA 

Okumayı ağırlaştıran nedir? Nedir hızını frenleyen? Birkaç "münasebetsiz" freni
tekrar da olsa, sayalım:

      1)    Gözünüz   idman   görmemiş,   belli   bir   hıza   takılıp   kalmıştır.   (Fotoğraf
            kamerasının          merceğindeki        açma-kapama          hızını     ayarlayan
            mekanizmanın takılması gibi bir  şey). Böylece gözünüz her satırda 8-
            10 defa duruş yapıyor;

      2)    Satırdaki kelimeleri tek tek okuyarak ilerliyorsunuz (2-3 kelimeyi bir
            kerede       okumak        yerine);     "Yarı      Cahil"      dediklerindenseniz
            (estağfurullah) kelimeyi bile bir bütün olarak değil "hece-hece, belki de
            harf-harf okuyorsunuzdur;

      3)    Düşünün: içi bilye dolu iki kutu olsun; 2 yarışçıdan, bilyeleri tek tek
            alan   mı,   yoksa   ikişer   üçer   alan   mı   kutusunu   daha   hızlı   boşaltır   ve
            kazanır?

      4)    Heceleri, kelimeleri, cümleleri okuduktan sonra; "belki iyi okumadım,
            belki    atladım,    belki   iyi  kavramadım"        gibi  kaygılarla    bir   daha
            okuyorsunuzdur.         Yani     her    cümlede     biraz    geri    gidip    tekrar
            ilerliyorsunuzdur;

      5)    Okuduklarınızı -kendi kendinize okurken bile- yüksek sesle okur gibi
            dudaklarınızı     kıpırdatarak,     ya  da  dilinizi,  ses  tellerinizi  oynatarak
            okuyor olabilirsiniz, (kimi de, zihninden kelimeleri "sesli" gibi geçirir);
            oysa    sesin   sürati,   gözünkinden      yavaştır    (ikisi  arasında    bazen   3
            kelimelik bir ara vardır). Sonuçta göz durup "iç sesi" beklemek zorunda
            kalır;

      6)    Ayrıntılara ve 3.-4. derece önemi olan fikirlere takılıyor, bu yüzden de
            esas kavramı açık-seçik anlayamıyorsunuzdur;

      7)    "Sindire sindire okumak daha iyidir" görüşüne katılıp okuma hızınızı
            gereğinden fazla frenliyorsunuzdur. Oysa bütün deneyler göstermiştir
            ki, hızlı okuma (metne göre hızın ayarlanması şartıyla) hem anlamayı,
            hem de hatırlamayı artırmaktadır;

      8)    Pasif bir şekilde okuyor, yazarla birlikte onun ana fikirlerinin akışına
            kapılmıyor, parçalar arasındaki münasebeti yakalayamıyorsunuzdur;

      9)    Yeterince      kendinizi    veremiyorsunuz       ("konsantre"     olamıyorsunuz);
            onun için de dikkatiniz, etraftaki gürültülerle, olan bitenlerle aklınıza
            gelen başka işlerle kolayca dağıtılıyordur;

      10)   Çabuk yoruluyorsunuz, çünkü okumak sizin için zor, yavaş giden belâlı
            bir     iştir.   Çok     lüzum      olmadıkça       kitaplara     el    sürmemeyi
            yeğliyorsunuzdur;

      11)   Bir   de,   bilen   bilmeyen   -ve   çok   kere   kendimiz   de-   yanlış iddialar   ileri
            sürer   ve   bunlara   inanırız.   Bunlar,   kendi   icadımız   olan   "fren"lerdir.
            Mesela, bir konuyu daha iyi anlamak için yavaş okumamız gerektiğine
            inanırız.

Halbuki       zorlukla    ve   pek    yavaş  okuyanlarla         okumayı      yeni   öğrenenler,
okuduklarını      en   az  anlayanlardır,     ilerde   de   göreceğimiz    gibi,  beyin    gözden
hızlıdır   ve   gözün   görüntüleri   beyne   yavaş nakletmesi   anlayışa   fayda   getirmez;
bilakis.

Kelimeleri tek tek okumanın "sağlam yöntem" olduğuna nedense inanırız. Oysa
ormanı, tek tek ağaçlara bakarak değil, uzaktan toplu halde seyretmekle daha iyi
anlarız. çünkü "bütün", parçalardan daha anlamlıdır. Okumada da öyle. Ne var
ki bu yanlış inançlar bir kere kafamıza yerleştirilmiştir.

Kendinizi bu tasvir ettiklerimizden biri veya birkaçı olarak görüyor musunuz?

Görüyorsanız        üzülmeyin,     bu   saydıklarımız,      size   okul   sırasında    taktıkları
frenlerdir,    yanlış  öğretimden       doğma     alışkanlıklardır,    bu   lüzumsuz      frenleri
normale       çevirebilirsek,     az   sonra     tasvir    edeceğimiz     öğrencilerimiz      gibi
olabilirsiniz. Kötü alışkanlıklar da düzeltilebilir:

                     KÖTÜ OKUMA ALIŞKANLIKLARI KIRMAK 

Kötü,   yani   yavaş,   yanlış okumanın   tek   sebebi,   5500   yıldır   insanlara   okumaya
yanlış öğretmeleridir: her yerde böyle.

Birkaç çare;

    1)    Hala kelime kelime okuyorsanız, "geniş alan" talimlerinizi uygulayın.

    2)    Okurken       dudak     kıpırdatıyorsanız:     Dişlerinizin     arasına     bir   kalem
          tutuşturun      ve   öyle  okuyun.     Bir   süre   sonra   bu   kötü   âdeti   yenmiş
          olursunuz.

    3)     Okuduğunuz kelimeyi veya cümleyi, anladığınız halde bir daha okuma
          eğiliminiz varsa: beyaz kâğıt kesin, okuduğunuz kısımları bununla örtün
          ve    okudukça     kaydırın,    okuduklarınızı     ânında     kapatın.    Geri   kayma
          alışkanlığını az sonra unutursunuz.

    4)     Aklınız    dağılıyor,    okuduklarınızdaki       anlamı    sık   sık  kaçırıyorsanız:
          Birkaç      satır   okuduktan      sonra,    bir   paragrafa     başlarken,     yazarın
          iddiasının      ve   ana    fikrinin   ne    olduğunu    şöyle     aklınızda    "tekrar
          canlandırın" ve okumaya öyle devam edin.

    5)    Satırları bulanık görüyorsanız: Bir göz doktoruna muayene olun.


                            İYİ OKUYANIN ÖZELLİKLERİ 

    1)    Dakikada     400-800    kelime    arasında   bir  hızla   okur;  hızını,  okuduğu
          malzemeye göre ayarlar;

    2)    Anafikirleri    kapmak     için  okur;  onları   oluşturan    kelimelerin   kelime
          okuduklarını farketmeden, fikir olarak okur;

    3)    Kendine     güveni    olduğundan,     okuduğunu      tekrar   okumaya     kalkmaz
          (meğer ki çok gerekli olsun);

    4)    Bir satırda gözü ancak 1-2 defa durur:

    5)    Okuması   tam   anlamıyla   "sessiz   okuma"dır.   Dil,   dudak,   ya   da   ses   teli
          oynamaz;

    6)    Ayrıntıları   hızla  okuyup    geçer,  geri  plan   için  yazılanları  bir  bakışta
          kapıp devam eder, yazarın temel amacını ve anlatış yolunu arar;

    7)    Okuduğu şeye kendini iyice verir; çevresiyle irtibatı kesilmiş gibi olur;

    8)    Saatlerce yorulmadan okuyabilir.


                            AKTİF/PASİF OKUMA ANLAMA 

Anlayarak okumada okuyucu "Aktif", sade sözcüklerin şekillerini görerek okuyan
da "pasif" okuyucudur.

Aktif okuyucu yazarla adeta konuşur, onu anlar, fikirlerini, ne demek istediğini
kavrar,     hatta   daha    okumadığı     sayfalarda    nelerle   karşılaşacağını     az   buçuk
tahmin eder.

Okurken   de   hep Ana   Fikri   ve   "Konu   ne?   Sorun  n«?   Sonuç   ne?   Çözüm   (varsa)
ne?"lerin     cevabını   yakalamaya       gayret   edin.  Koyu     (bold)  veya    italik  harfli
cümleleri,    anahtar    kelimeleri,    ara  başlıkları   biraz  daha    yavaş  ve   dikkatinizi
yoğunlaştırarak okuyun, ikinci derece fikirleri, ayrıntı üzerinde duran cümle ve
paragraftan   çok   hızlı   okuyarak   devam   edin,   ama   atlamayın   (Göz   Gezdirmeyle
Okuma'da ise bunları atlarsınız). Yazarın üslubuna aşina iseniz, önemli-önemsiz
paragrafları önceden bilir, hızınızı ona göre ayarlarsınız.

Zor veya teknik metinlerin hızlı okunması ve anlaşılması

Roman, ve teknik olmayan gazete, dergi gibi materyaller bu yöntemlerle çok hızlı
okunabilir.     Fakat,   kâh    yazarın   ağdalı   üslûbu    yüzünden,     kâh   konunun     size
yabancılığı,     derinliği   ve   teknik    sözcüklerle    dolu   oluşu    yüzünden     yer   yer
anlamayabilirsiniz. O zaman ne yapmanız lâzım?

Bir kere hızınızı ayarlayın, biraz ağırlasın, fakat kesinlikle o anlaşılmaz söz ve
terimler gelince o noktada daha yavaş vitese geçmeyin, ve hele orada durmayın,
geriye   göz   atmayın,   devam   edin.   Daha   sonra   gelecek   cümleler,   sayfalar   veya
resimler,    şemalar     çok   kere   o   karanlık    bölümleri    aydınlatıverecektir.     Ama
sayfalar artarda daha anlaşılmaz hale geliyorsa ve bir ışık görünmüyorsa (ya da
hâla   alacakaranlıkta   yol   alıyorsanız)   işte   o   zaman   durun.   Metne   tekrar   bakın,
özellikle hiç anlaşılmayan kelime ve terimlerin altını çizin, anlamlarını araştırın:
sözlüğe    bakın,   ansiklopedi    veya   www.MaximumBilgi.com’a            girin.  Notlar   alın.
Hatta aynı metni tekrar okuyun. Çapraz endekslemeler çıkarın, çizelgeler çizin.
Bunlar ayrıca aynı metne bir başka zaman göz attığınızda hemen kavramanıza,
hatırlamanıza yardımcı olacaktır.

Bütün bunlar şüphesiz ne kadar vaktiniz olduğuna tâbidir. Zamanınız kısıtlıysa,
"Kaymağını       alma"  yöntemine      başvurun,     sonra   da,  en  önemli    görülen   birkaç
bölümü hız ayarıyla tam okuyun.


Dipnotların ve Kaynakçaların Okunması, Atlanması, Anlaşılması

Bir   metinde,   esas   konuyla   dolaylı  şekilde   bağlantılı   olan   bazı   ilâveler   vardır,
bunlar çok kere sütun/sayfa altlarında, kitap sonlarında, küçük, bazen de italik
harflerle dizilidir.

Bunların     hepsine    "Not"   veya    "Dipnot"  diyelim     (kitabın   sonlarında    verilmiş
olsalar bile).

Dipnotlar üç çeşittir:

1.  Konuyla      doğrudan     doğruya    ilgisi  olmayan,    ayrıntı   veya   fıkra   cinsinden
    yazılar.

2.  Teknik veya uzmanlaşmış yazılara açıklık kazandıran, genel okuyucuyu değil
    de, uzmanların isteyebileceği ilâve bilgiler.

3.  Bibliyografi     (Kaynakça):     Konuyla     ilgili  yayınlanmış  eser     ve   makaleleri,
    kaynak   vererek   gösteren   dipnotlar.   Uzmanlar   için   çok   gereklidir.   Veya   sizi
    ilgilendiren    bir  nokta    yeterli  verilmemiştir     ya   da  yazarın    iddialarından
    şüpheniz     vardır,  başka    kaynaklardan      bunun    doğrusunu     araştırmanız     için
    gerekli olabilir. Diğer okuyucular bu kaynakça notlarını okumasa da olur.

Hızlı Okuyarak Anlamayı Etkileyen Faktörler ve Amaçlar

    1)    Metnin ağırlığı, türü
    2)    Okuyucunun söz ve bilgi dağarcığı
    3)    Okuyucunun dikkat ve "konsantrasyon" derecesi
    4)    Heves / ilgi (motivasyon) durumu
    5)    Analiz, Sentez ve Kıyaslama yeteneği
    6)    Bellek / hatırlama
    7)    Uygulama - Kullanma
    8)    Okurkenki ortamın dikkati etkileyecek durumu
    9)    Okurken dudak kıpırdatmak, içten "sesli" okumak, parmakla kelimeleri
          cümleleri izlemek ("Tarama" haricinde).


                     ÇABUK KAVRAMA-SAĞLAM ANLAMA İÇİN 

                                   PRATİK TAVSİYELER 

Öğrenmedeki esas ilkeyi aklınızda tutun: Beyin, bir gerçeği/konuyu, şu üçgene iyi
oturtabilirse iyi kavramaya başlar:

    1)    Yazının/konunun anlatım yapısı ("Strüktürü");
    2)    Düzeni;
    3)    İlişki köprüleri.

Şimdi, basit gibi gözüken pratik tavsiyelere geçelim: (bunların bir kısmı eskiden
beri   bilinen   ve   "iyi   çalışanlar"   diye   tanınanların   uyguladığı  küçük,   fakat   çok
faydalı     usullerdir;     daha     sonra     göreceğimiz       yeni    tekniklerle     birlikte
uygulanmalıdır):

1)  Not   alma:  Okurken   kitabın   veya   yazının   kenarına   notlar   çıkın   (tabii   kitap
sizinse; değilse bir defter veya kağıda). Eskilerin "der-kenâr" dedikleri bu notlar
"telgrafvâri" kısa sözcükler de olabilir; işaretler de olur -şunlar gibi:

    1)    "bk, s.14": bir başka yerde gene bu konuya ait bir şey var demektir: ilâve
          ya da "burada söylediğinin tersini yazıyor orada..." gibi.
    2)    (=): Konu-fikir burada başlıyor..... (=) burada bitiyor.
    3)    .....: az-çok, belki
    4)    !: Amma da ha!., inanmıyorum!
    5)    ?: anlamadım
    6)    ??: bana ters geliyor, incele.

Bunları veya kendi düşüneceğiniz başka işaretleri kullanabilirsiniz.

2)  Bazı bilgileri ilerde kullanabilmeniz için kitabın sonuna kendinize göre ayrı
bir "indeks" yapın (alfabetik olmayabilir) ve o bilginin bulunduğu sayfayı belirtin;

3)   İlerde tekrar gözatınca sizde çağrışım yapabilecek kelimelerin altını  (normal
veya    fosforlu   kalemle)    çizin;  ama,     bir  yakınımın     yaptığı   gibi,  hemen     her
kelimenin      altını  çizerseniz,   önemli   olanla   olmayan     kaybolur.    Çizeceklerinizi
dikkatle seçerek çizin;

4) Okuduğunuz bölümlerin özetini çıkarın (modern ders kitaplarının çoğu bunu
zaten verir; yeterli değilse veya çok ayrıntıya girmişse kendiniz yenisini yapın);

5)   Bu özetlerden veya esas metinden yararlanıp bir "Şema" (Çizelge) çizin ("Bu
Kitabın     Düzeni"    bölümündekine        benzer    bir şey);   tekrar   çalışırken    konuyu
kuşbakışı     görmenize   ve   tümüyle   anlamanıza   yardımcı        olur   ve   böylelikle   esas
metni      tekrar     okumaktan       kurtulursunuz;       veya     sadece    çizelgenin     tam
anlatamadığı kısmı metinden bir daha okumakla yetinirsiniz;

6)  Psikolojide   "Tor"   sistemcilerinin   1970'lerde   öne   sürdükleri   bir   yolu   deneyin:
daha   ilk   baştan,   yazıların   başından   başlamayın,   önce  sonuna   bir   göz   atın:  çok
kere bu sizin için konunun varacağı noktayı "ele verir" ve ondan sonra yeniden ve
baştan okumaya başlayınca; nereye gittiğinizin hep farkında olacağınızdan daha
kolay     kavrarsınız.   Tabii     ki  roman     (hele   polisiye    roman)     okurken     bunu
yapmazsınız!

7) Türkçe’de (Hint-Avrupa dillerinden ayrı olarak), fiil çok kere cümlenin sonuna
gelir ve bu bakımdan anlayışı birkaç saniye geciktirir, alıkoyar. Fiil ise -fikrin en
önemlisi     olmasa    bile-  en  mühim     unsurlarından      biridir.  Onun    için  cümlenin
sonuna hızlı bir göz atarak başlamak Türkçe’de anlamayı çabuklaştırır.

8)   Yoğun   bir   dikkatle  okuyun   ve   çalışın   (Concentration).   Dışardan   gürültü   ve
hareket, yetersiz ışık, baş ağrısı gibi etkenleri gidermeye çalışın; gideremezseniz
aldırmamayı        deneyin,    o  da   olmazsa     çalışmayı     erteleyin,   yoksa    sayfaları
"okuyarak" çevirip durursunuz, 10-15 dakika sonra bir de bakarsınız ki tek bir
kelime bile anlamamışsınız.

Hayal     kurma     da  dikkati    dağıtır;  iradenizi   kullanın.    En   iyi  çare   de "Hızlı
Okuma"dır: dikkatiniz öyle yoğunlaşır ki, araya bir şey girmeye fırsat bulamaz.

"Kavrama"nın psikolojik temel ilkelerine dayanan uygulamaları:

Her ne okursanız okuyun (Kitap, rapor, gazete, dergi ve bunlardan bir kısım veya
sayfa)   -daha   başlarken   listesini   birazdan   vereceğim-   soruları   hemen   zihninizde
sorun ve okudukça cevabını arayın:

En   iyisi,   Amerika'da   "New   York   Times"   gazetesinin   meşhur   ettiği   ve   onların
haber     bültenlerinin    ilk  paragrafında     hep   cevaplandırarak     kullandıkları     soru
dizisiyle başlayalım:

    1)    Kim veya kimler?
    2)    Nedir olay?
    3)    Ne zaman
    4)    Nerede?
    5)    Nasıl olmuş?
    6)    Niçin olmuş?
    7)    Nasıl sonuçlanmış?

Bu gazetecilik üslûbu bazen her duruma uymayabilir; onun için yelpazeyi biraz
daha açalım:

Konu nedir? Okuduğum şey neye aittir? Ne anlatmaya çalışılıyor? Beni ne derece
ilgilendirir?

Sormaya ve okurken cevaplar aramaya devam edin:

Yazının en ana fikri nedir?

Sorun nedir?

Sorunun sebeplerini bu yazıda bulabilecek miyim?

Sonuç ve (varsa) çözümler olarak ne deniyor, ne teklif ediliyor?

Yazarın konu hakkında görüşü ne? Ana fikri ne?

Bunları    nasıl    işliyor?  Nasıl    ispatlıyor    veya   aksi   fikirleri   nasıl  eleştiriyor?
Örnekleri ne? Benzetmeleri?

Paralel Çizgileri? Yarattığı çağrışımlar? 

Her    yeni   bölüm    veya   sayfalara    geldiğinizde,    yeniden    bu   soruları   sorun.   Bu
önceleri     zor  gelebilir;   fakat   beyninizi    talimlerle    buna    alıştırın.  Ayrıntılara
boğulmadan        okumayı      öğrenin    (bunları    sonra    okur,   üzerinde     durursunuz).
Kelimelerin      gözünüzü     yakalamasına,       saplanma    şeklinde     yavaşlatmasına      izin
vermeyin.   Yazının,   yazarın   düşünüş veya   bilgi   kümesinin   tümünü   bir   kerede
algılamaya çalışın. Bunun için de:

'İşaret kelimelere" dikkat edin, 

"Göz   Gezdirme" tekniklerinde   belirteceğimiz   "dikkat   edin"   türündeki   kelime   ve
cümlecikler,   hızlı   (ve   yanlış yapmadan)   anlamanız   için   çok   önemlidir.   Burada
ana prensibi belirtelim: bazı sözcükler işin ayrıntısının ve tekrarının işaretidir:
"Örneğin/meselâ" (veya "gene bunun gibi...") ile başlayan cümleler.

Bazısı     ise,   anlamın      değiştirileceğini     anlatan     sözler,    heceler    (Türkçe'de
mama=yapmama)            veya    yepyeni     bir   bahse    geçileceğini    belirten    sözcükler:
"bundan ayrı olarak", "ise de"... v.b.

Böylesine hızlı ve tümü  (yani ana fikirleri) kavrayarak okuyuştan sonra geriye
dönüp   ve   bu   sefer   ayrıntılara   da   dikkat   ederek   okuyun.   Ezber   isteyen   hallerde
(özellikle     okullarımızda)       mecburen       okuduklarınızı       ezberleyin:     Özet     ve
çizelgelerinizi     kullanarak      ve    önceki    bölümlerde      anlattığımız      "hatırlama"
yöntemlerinin de yardımıyla.

Bu tavsiyeler herkes için geçerlidir. 

Bunlar      yapılmazsa,     saatler   geçer,    ana    fikirler   detaylar    arasında    boğulup
kaybolur, pek bir şey anlaşılmaz ve iyi de akılda kalmaz. Ama yapılırsa, bir saat
içinde ne kadar çok şeyi anlayıp akılda tutabildiğinizi görür ve şaşarsınız.

İlave tavsiyeler

       1)    Daha çok okuyun.  Çok okuyanların, meselâ, ne yapıp yapıp ayda bir-
             iki   roman   veya   genel   kültür   kitabı   bitirenlerin   anlayış yeteneği   ve

             okuma      hızı  bilenir.   Anlama      yeteneğimizi     zorlayan,     ağır   üsluplu
             romanlar,   zor   konulu   kitaplar   okuyun,   az   anlasanız   bile   devam   edip
             okuyun; bu bir nevi egzersiz olur. Hafif halterler pazu geliştirmez;

      2)     Hep   Temel      Fikri  yakalayarak       okuyun.     Yazının,    raporun,    kitabın
            yapısını (strüktürünü) hissetmeye çalışın. Ciddi bir eserde karışık bir
             cümle dizisi (veya paragraf) gelirse üzerinde fazla durup anlamak için
            vakit   kaybetmeyin,   durmayın,   okumaya   devam   edin;   emin   olun,   az
             sonra o cümlelerin ne demek istediği kendiliğinden belli olacaktır; ya
             pek de önemli olmadığı ortaya çıkacak ya da açıklamalar gelecek;

      3)     Romanda   konunun  şeridi/ipliği/dokusu   nedir?   Çatışma   neden,   kimler
             arasında,     bunları     farketmeye      bakın.    Hikaye     türünden      olmayan
            yazılarda ise tema arayın;

      4)     Hızlı okuyun ama, kendinizi pek de fazla zorlamayın: illa 500 illa 1000
             kelime     okuyacağım       derken     gerginleşirsiniz     ve   verimli    anlamayı
             kaybedersiniz;

      5)     Şu   gerçeği    iyice  aklınızda    tutun;   kelime    veya   cümlenin     okumakla
             ilişkisi  azdır:   basılı şeyler,   birer   karaltı   ve  semboldür.     Nasıl   artık
             kelimelerdeki "harfler"le hecelerle vakit kaybetmiyorsanız satırlara da
             saplanmayın,   fikri   arayın.  Okumak,   fikirleri   yakalamaktır.  Tekrarda
            fayda var:

                            a) Fikirlere yönelerek okuyun, bunların arasından da, asıl
                   can   alacak   fikirleri   yakalayın,   okurken   gözünüz   tek   kelimelere
                   (tek   tek)  veya    satıra  saplanıp    durmasın.     Beyniniz     gözünüzün
                   peşinden     değil, gözünüzün       peşinden    değil,  gözünüz    beyninizin
                   sorularını   ve   hızlı  arayışlarını    izlesin;  gözünüz,    ray   üstündeki
                   tren   gibi  kayıp    gitsin,  yukarıdaki     soruları   (ana   fikri,  sorunu,
                   ispatları ... v.b.) yakaladıkça duraklasın (istasyonlara ulaşan tren
                   gibi).   Ve   gene   hareket   etsin.   Beyin,   durakta   aldığı   bilgi   yükünü
                   hazmedip,      daha    ne  gelmesi    lazım,   neyi   bulması    lazım    onları
                   düşünerek okumayı kaydırsın.

                   Bunu   pek   çok   kimse   kolay   kabul   edemez.   Neden?   Kişiliğinizden
                   doğma sebepler olabilir:

                       1)    Belki      bir     öğrencisiniz,       size     herşeyi      okuyup
                             ezberlemeyi   alıştırmışlardır,   2.   ve   3.   derece   fikirleri   ilk
                             hamlede atlamak size zor geliyordur,

                       2)     Öğretmenseniz,   öğrencilerinizin   ödev   kağıtlarını         yanlış
                             yakalamak için kelime kelime okumak sizde huy haline
                             gelmiştir,

                       3)    Hukukçuysanız, ifadelerde yanlış veya yalan yakalamak
                             gayretiyle     hiçbir  şey   atlamamak      sizin  için  her   zaman
                             gerekli gibi geliyordur,

                       4)    Teknik raporlarla uğraşan meslek sahipleri (istatistikler,
                             muhasebe hesaplan, spesifikasyonlar, tıbbi literatür gibi
                             şeylerle    uğraşanlar)     "ince   eleyip   sık  dokumayı"      adet
                             edinmişlerdir,

                       5)    Ya      da     "mükemmelci"          ("perfectionist")     karakter
                             sahibisiniz veya titiz bir bürokratsınız, herşeyin eksiksiz,
                             sıraya uygun ve belirli bir düzen içinde cereyan etmesini
                             hayatınız boyunca uygulamışsınızdır... v.b.

Bu gibiler için, "ilk hamlede sade ana fikirleri oku ve onlara dikkat et, ayrıntıları
atla   veya   üstünde   fazla   durmadan   ana   temaları   aramaya   devam   et"   dendi   mi
tepki gösterirler.

Evet, bir dereceye kadar haklıdırlar; üzerinde çalışılacak bazı şeyler "atlamalara"
müsait     değildir.   Yukarıda     örnek   olarak   verdiklerimiz    şüphesiz     ayrıntılarıyla
okunmalıdır. Ancak burada bile, yer yer, bazı atlamalar yapmayı, çok önemliyi az
önemliden      ayırmak,     tümü    veren   bir  grup   kelimeyi    veya   rakamı     bir  kerede
okumak daha verimli olabilir.

Ancak,     bir  materyal    türü   vardır    ki  her  kelimesi    hatta   her   hecesi   ve  harfi
okunmalıdır-,      daktilo   veya   matbaa    dizgi   çalışanlarından     bahsediyoruz.     Onlar
atlayarak      okursa   vay   halimize.    Bir   de şiir   ve  çok   edebi   üsluplu    romanlar
atlanarak okunmamalı.

Çalışmanın ruh hali: 

Çalışma   psikolojisi   uzmanı      ve   pek   çok şirkette   çalışanlara   yol   gösteren   Prof.
Mark   Viktor   Hansen,   çalışma   hızını   ve   kalitesini   artırmak   için  şu   tavsiyelerde
bulunuyor:

      1)    Yapılması gereken işleri bir liste halinde toparlayın;

      2)    İşe en kolay yerden başlayın. Zordan başlarsanız usanabilir ve "yarına
            erteleme"   yollarını   düşünmeye   başlar,   ya   da   işi   tümüyle   atlatmanın
            çarelerini      ararsınız.    Oysa    kolaydan      başlayıp     hemen     sonuçlara
            ulaşırsanız kendinizi iyi hisseder, işi bırakmaz, zor kısımlara da "tam
            gaz" girersiniz kısacası: Motivasyon;

      3)    Sevmediğiniz bir işüzerinde çalışıyorsanız, önceden kendinize bir ödül
            vaadedin (bu da Motivasyon);

      4)    İyi   bildiğiniz,   başarılı   olduğunuz   (ve   hoşlandığınız)   konulara   ağırlık
            verin,

      5)    Rahat, iç açıcı bir ortamda çalışın


      6)   Kendinizi     kötü   hissettiğiniz  zaman    size  değer   veren,  sevdiğiniz
           kişilerle konuşun."

Göz Sağlığına Dikkat Ederek Okumak 

    1)   Tabii   önce   durumunuzu   göz   doktoruna   muayene   ettirip   anlamalısınız.
         Belki gözlüğe veya yeni cama ihtiyacınız vardır.

    2)   Işık   göze   değil,  okuduğunuz     şeye    (kitaba,  gazeteye)   ve   arkadan
         gelmelidir.

    3)   Kitapla göz arasındaki en iyi mesafe 30-40 cm.dir.

    4)   Kitabı   yere  (masaya)    düz  yatırmayın,   hafif  eğik  biçimde  tutun   veya
         altına (bir yanına) destek koyun.

    5)   Okurken arada bir durun, uzağa bakın; gözünüz dinlenir.

    6)   Trende, otobüste, yatakta okumamaya çalışın.

    7)   Küçük harfli ve gri kâğıda basılmış yazıları bol  ışıkta, parlak sayfaları
         daha az ışıkta okuyun.

Alıntı: 
© WWW.MAXIMUMBILGI.COM 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder