1911 yılında Selanik’de çıkan “Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin’in “Yeni Lisan” adlı makalesinin yayımlanmasıyla başlar. Milli Edebiyat hareketi öncelikle bir dil hareketidir. Sade Türkçe’nin bir dava olarak ele alınması ilk kez bu dergide ortaya konulmuştur. “Milli Edebiyat” terimi de ilk defa bu dergide kullanılmıştır.Bu dönem sanatçılarının şiir anlayışıyla, Fecr-i Ati topluluğunun şiir anlayışı birbirinden pek farklı değildir. “Şiir vicdani bir keyfiyettir” düşüncesinde olan şairleri bireysel konuları işlerler. Daha sonra 1917 yılında yaptıkları bir toplantıda, hece ölçüsünü kullanma, günlük konuşma diliyle yazma noktasında birleşen şairlerin, içerik konusunda her birinin ayrı bir yaklaşımda olduğu gözlenir. Bu dönem sanatçıları Divan edebiyatını, Doğu edebiyatının, sonrasını ise Batı edebiyatının taklitçisi olmakla suçlarlar.
30 Mayıs 2013 Perşembe
Fecri ati edebiyatı
FECRİ ATİ GENEL ÖZELLİKLERİ:
1. 20 Mart 1909′da Hilal Matbaası’nda toplanan Şahabettin Süleyman,Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade Mehmet Faut, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratib gibi yeni bir hareket başlatmayı planlar. Ahmet Haşim de bu harekete katılır. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Şubat 1910′da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar.
2. Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayımlayan topluluktur.
3. Edebiyatımızda ilk edebî topluluktur.
4. Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
5. ‘Sanat şahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
6. ‘Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.’ görüşüne sahiptirler
1. 20 Mart 1909′da Hilal Matbaası’nda toplanan Şahabettin Süleyman,Yakup Kadri, Refik Halit, Cemil Süleyman, Köprülüzade Mehmet Faut, Tahsin Nahit, Emin Bülent, Ali Süha, Faik Ali ve Müfit Ratib gibi yeni bir hareket başlatmayı planlar. Ahmet Haşim de bu harekete katılır. Böylece Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi, 24 Şubat 1910′da yayımlanır. Fecr-i Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde yayımlanan bir bildiriyle başlar.
2. Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi (beyannameyi) yayımlayan topluluktur.
3. Edebiyatımızda ilk edebî topluluktur.
4. Servet-i Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
5. ‘Sanat şahsi ve muhteremdir.’ (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne bağlıdırlar.
6. ‘Edebiyat ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır.’ görüşüne sahiptirler
Serveti Fünun Edebiyatı
Servet-i Fünun veya Edebiyat-ı Cedide devri, Türk edebiyatında 1860’tan beri devam eden Doğu-Batı mücadelesinin kesin sonucunu (Batı edebiyatının lehine) belirleyen aşamadır. Gerçekten yoğun ve dinamik çalışmalarla geçen bu kısa dönem sonunda Türk edebiyatı, gerek anlayış, gerek içerik, gerekse teknik bakımdan tamamıyla Batılı bir nitelik kazanmıştır.
Bu döneme Servet-i Fünun adının verilmesi bu edebi hareketin Servet-i Fünun dergisinde gerçekleşmesindendir.Adından da anlaşılacağı gibi önceleri “fen” konularını ele alan bu derginin yazı işleri müdürlüğüne Tevfik Fikret’in getirilmesiyle dergi, bütünüyle bir edebiyat dergisi haline gelir (7 Şubat 1896).
Divan edebiyatına karşı kurulmasına çalışılan Avrupai Türk edebiyatını ifade için kullanılan “Edebiyat-ı Cedide” (yenilikçi edebiyatçıları) teriminin bu harekete ad olması ise, hareketin bu terimi bütünüyle benimseyip, kendi hakkında da sıkça kullanmasındandır.
Bu hareketin 1901 yılında, Hüseyin Cahit Yalçın’ın Fransızcadan çevirdiği “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesinin II:Abdülhamit yönetimince kışkırtıcı bulunarak, derginin kapatılmasıyla son bulduğu kabul edilir.
GENEL ÖZELLİKLERi
1) “Sanat için sanat” ilkesine beğlıdırlar.
2) Cümlenin dize ya da beyi
28 Mayıs 2013 Salı
Mutlu olmak zor değil!!!!
23 Mayıs 2013 Perşembe
Mükemmellik
Geçen gün okuldan çıktım dershaneye gidiyordum yolda eski bi arkadaşı gördüm merhabalaştık biraz konuştuk saate baktım daha dersin başlamasına 1 saatten fazla var ve bende arkadaşa gel bi cafeye gidelim oturalım dedim. cafeye gittik okuldaki kızlardan bahsediyorduk sonra konu döndü dolaştı hayata geldi, yaşama geldi. arkadaşım dediki "bu hayat yarıştan ibaret dedi, doğduğun zamandan itibaren bu yarışın içindesindir bu yarışı bi savaş gibi düşün savaşta her şey mübahtır işte bu hayattada kazanmak için herşeyi yapmalısın" dedi. Bana mantıklı gibi geliyor çünkü bu hayatta başarılı olabilmek için birileriyle sürekli yarışıyoruz çocukluk yıllarımızda başlıyor bu : daha okulun ne olduğunu bilmediğimiz zamanlarda köşedeki bakkaldan son bir tane kalan ucuz -balon- futbol topunu almak için en yakın arkadaşımızla yarışıyorduk, ilk okulda teneffüse çıkarken hep bağırırdık ya "en son gelen çürük yumurta diye" bizde en sona kalmamak için hep en hızlı koşuşumuzu yapardık o sırada rüzgar tenimize hızlı hızlı çarpardı ve bizde kendimizi süper kahraman hissederdik ya , lisede ise sevdiğimiz kıza kimse kantinden bişey ısmarlamsın diye ondan önce kantine gidip onu beklerdik ya işte bütün bunlar o sırada gözümün önüne geldi ve şöyle dedim arkadaşa " peki biz neden yarışıyoruz dedim sadece hayatta kalmak için mi yoksa başarılı olmak için mi ?" dedim arkadaşım ise bana hayatta kalmak için dedi bende ona" evet öyle olması gerekiyor ama pekte öyle olmuyor çünkü biz insanlar bu hayatta sadece gösterişe önem veriyoruz bazıları hariç onuı yapmayanlar vardır elbet onlara saygı duyuyorum ama çoğu insan gösteriş için yapıyor. gösteriş yapınca elimize ne geçiyor bizim ? hiç bişey sadece boşu boşuna koşmuş yorulmuş oluyoruz. bence böyle olmamalı " dedim. Arkadaşım haklıydı ama biz bu hayatta çok uzun bi süre yaşamıcaz ki bu kıza zamanı neden mükemmel bi şekilde geçirmiyoruz ? bu yarışı sadece mükemmeliyeti yakalamak için yapmalıyız diğer türlü bu hayyatta ezilir gideriz. Tarihte hiçbir iz bırakamayız iz bırakmak gelecek nesillerde anılmak için bence mükemmeliyeti yakalamalıyız. (her türlü davranışta ) Onu yakaladıktan sonra mutlu oluruz diye düşünüyorum.
22 Mayıs 2013 Çarşamba
ISYANNN
Biz insanlar adalet konusunda gerçekten bazen çok kötüyüz. Önyargılarımızı ne zaman kırıcaz ? Birilerine güvenmeyi ne zaman öğrenicez yada başarabilicez ? Gözümüzün önündeki bazı gerçekleri neden göremiyoruz ? görebilicekmiyiz acaba ? kuşkuluyum!
Liselilere 45 gün LYS izni
Liselilere 45 gün LYS izni
Lise sona giden öğrencilere veli izni koşuluyla 45 günlük izin hakkı tanındı. Son sınıflara Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) izni geldi.
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı'nın onayladığı genelgeye göre, öğrencilerin velileri okul müdürlüğüne yazılı olarak başvurursa, 45 günü aşmamak şartıyla, öğrenciler izinli sayılabilecek .
Böylece LYS'ye hazırlanan öğrenciler sahte raporlar almaktan kurtulmuş olacaklar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)